07/09/20

7 EYLÜL 2013 YENİDEN DOĞUŞ

Arka koltukta oturan kızlar ambulans sireni sesinden korktuklarını söylüyorlardı dolmuşta birbirlerine. kim korkmaz kim ürpermezdi ki zaten o sesten? duymamaya hangimiz çalışmamıştır  ya da içinde kendisinin olabileceğini  yahut bir yakını için orada olmak zorunda kalabileceğini kim düşünmemiştir hayatında bir kez olsun?

bazen hissedersiniz olacakları, hissettiklerinizin başınıza gelebileceğinden korktuğunuz için harekete geçemez kilitlenirsiniz seyredersiniz sadece içinizi yiyip bitiren tedirginlikle her şeyi. olsun ve bitsin!

şanslıyım evet. çok şanslıyım hem de. istediğim şeyleri elde edebildim bu hayatta, hayalini kurduğum bir çok şeye sahibim. dualarımı yaşarken bulduğum için kendimi sürekli şükrederken, ellerim semaya açık halde hacet kapılarında tüm sevdiklerime ve sevenlerime duacıyım...

7 Eylül 2013 Cuma gecesini Cumartesi sabahına bağlayan gece. ne müthiş korkunç bir gece! hatırlamak istemediğim kabus dolu saatleri ve günleri getiren gece.arka arkaya gelen iki hamilelik sözde sorunsuz geçirilen ikinci bir 9 ay ve son günlerde art arda gelen feci sıkıntılar ve işte o gece... o inanılmaz beklenmedik olayları meydana getiren doğum anı! hastaneye apar topar yetişme acil ameliyata alınma ve ameliyat sırasında yaşanılan komplikasyonlar sonucu yine saatler sonra apar topar başka bir hastaneye kaldırılma ölüp ölüp dirilme aynı gün tekrar 2. kez ameliyata alınarak doktorların hayata döndürme çabaları, bebeğin ilk hastanede bırakılması, herkesin benim peşime düşmesi, bitmek bilmeyen dakikalar saatler...

hepsini yaşadım. evet bunların hepsini yaşadım. ne yaşadığımı, bir yılı bin yıl gibi nasıl geçirdiğimi sadece ben biliyorum.

Yazmak benim için yürüyüş yapmak gibi/ ruhumun sporu bu çünkü, diyen ben, bunları yazıp yazmamak arasında ne kadar cebelleşti bir yıldır ve sonunda bu parmaklar bu cesareti nasıl topladı sadece ben biliyorum.

kimse böyle olmasını bunların yaşanmasını istemedi. bazen size sadece seyretmek kalır. oldu ve bitti. sıradan bir sezaryen ameliyatı gibi en fazla yarım saat içinde çıkacaktım, ikinci bebeğimi de ilki gibi hemen emzirmeye başlayıp kucaklayacaktım belki ama olaylar öyle gelişmedi. odaya yaklaşık 3-4 saat sonra alındım bilincim açık yarı baygın halde aşırı kan kaybından kalbim ağrımaya başlamış doktora saçma sapan sorular soruyorum, başımda hemşireler anestezi uzmanları ve ailem feryat içinde.  ta ki neden sonra başka bir hastaneye sevk edilme kararım verildi: "ambulansı hazırlayın!"

ambulans mı? ne? ölüyor muyum yoksa? tir tir titreyen sancılar içindeki bedenim sedyeyle ambulansa taşınmam hızla giden ambulansın içinde baygın halde inlemelerim... durmak bilmeyen kanama. hepsi izlediğimiz bir filmin içinde alelusul işlenmiş kötü ve abartılı, birazdan hiç de alakası olmayan başka bir sahneye geçerek hemen unutulabilecek bir senaryodan ibaret olsaydı keşke. olmadı.

taksiyle, ambulanstan daha evvel gelen annem babam kardeşim ve ambulanstan inip başımda en az benim o anki yüzüm kadar beyaz olan yüzüyle, elimi tutarak sedyenin inmesine yardım eden eşim... hepsini yaşadım; hepsini ben ve onlar birlikte yaşadık. daralan nefesimle titreyen parmaklarımla hiç unutmadan o günleri hatırlayarak yaşıyorum hala. doktorumun, yeni doktor ve ameliyat ekibine neler yaşandığını, acele edin lütfen tekrar ameliyata alınmalı diye ağlayarak anlatışını ben yaşadım. n'oluyor diye sormaya çalışırken tekrar nasıl bayıldığımı hatırlıyorum. sonrasında kan ter içinde hastanedeki tüm uzman ekibin ameliyathaneye koşturmasını, eşimden ikinci ameliyatta olabilecekler için doktor ve hemşirelerin ağlayan gözlerle nasıl izin istediklerini ise ailem biliyor. yakınlarımıza kan bağışı için deli gibi telefonlar ederek nasıl haber verdiklerini, dualar ederek saatler boyu beni tekrar canlı görebilmek için nasıl çırpındıklarını, benimle birlikte nasıl ölüp ölüp dirildiklerini onlar biliyor.

ameliyathane kapısından çıkıp, kendisine doğru yaklaşan yorgunluktan bitkin haldeki doktora koşar adım giderken, onun yüzündeki ifadeden binlerce anlam çıkarıp saniyeler içinde milyon tane düşünceyle boğuşurken, "kurtuldu!"cümlesini duyunca neler hissettiğini ise sadece eşim biliyor. doktorun, rahime tampon yaparak kanamayı durdurduklarını zannederken, takviye için kan vermeye başladıklarında vücutta kan pompalanınca kanamanın  tekrar devam ettiğini görerek nasıl şok olduklarını  ve mecburen ikinci ameliyata karar vermek zorunda kaldıklarını ve sonrasında neler olduğunu anlatışını, dizlerinin bağı çözülmüş vaziyette, büyük bir kalp çarpıntısıyla, düşüp kalmamak için direnerek dinlerken neler hissettiğini de sadece O; eşim biliyor. vücudumda hiç kan kalmayışını, 23 ünite kan verilişini, ikinci kez ameliyata alınırken ilahi kaderin bir tecellisi olarak hastanenin en iyi uzman ekibinin orada oluşunu, tansiyon 0 nabız 0 bilinç kapalı halde iken hayata yeniden dönüşümü onlar biliyor, bense hala hatırlıyorum. yoğun bakıma alınırken solunum cihazlarına bağlı oluşumu, ayılmaya çalışırken nefes almakta zorlanışımı ve kendimi uykuya tekrar ümitsizce nasıl bıraktığımı, bebeklerimi hiç aklımdan çıkarmayarak ağlayışımı dua etmeye çalışırken hiç bir şey hatırlayamayışımı ben hala hatırlıyorum. 4 gün yoğun bakımda neler yaşadığımı psikiyatristlerin yanıma gelerek bu kızın şimdilik uyutulmaya da ilaca da ihtiyacı yok bir kızı bir oğlu varmış o kendisinde aradığı gücü bulmuş diyerek birlikte birbirimize güç verdiğimizi,  profesorlerin anestezi uzmanlarının hemşirelerin hastanenin gündemine oturan hasta kız olarak başıma gelip benden dua isteyişlerini bize dua et senden başka hiç bir şey istemeyiz sen mucizesin kızım! sözlerini... hepsini hatırlıyorum. mavi gözlü sarı saçlı güzeller güzeli doktor Zeynep'in şah damarıma kateteri takarken beni rahatlatmak için neşelendirmeye çalışması, lokal anestezi sırasındaki çabaları, endişe ve heyecanı... kendi nöbet günü olmamasına rağmen yoğun bakım ünitesine durumumu merak edip gelerek  ettiği tatlı sohbeti...yoğun bakım ünitesi nedir sağlık personelinin karşısında anadan üryan onlara kendini bırakmak nedir çok iyi biliyorum. eşimi annemi babamı görmek için ne bahaneler uydurduğumu 4 koca günü geceli gündüzlü artık bilincim de açık halde iken orada nasıl zor geçirdiğimi ben biliyorum. bir yudum çay ve ekmek arası 3-5 lokma için hemşirelere nasıl nazlandığımı, kuzenimin ilk gün beni görüp yoğun bakım kapısından tanıyamadığı için geri dönüşünü ben biliyorum. beni o kadar şiş ve kansızlıktan beyaz bir halde görünce ağlayışını, saatler boyu ameliyatta kalışımı düşünüp onların hissettiklerini anlamaya çalışınca benim de ağlamaya başladığım o anları hatırlıyorum...

sonrasında geçirdiğim zor günleri nasıl toparlanmaya çalıştığımızı herkesin yanımda nasıl destek olduğunu benim de oğlumla ikinci kez yeniden doğuşumu büyük bir patlama yaşayarak hayata bakış açımın her şeye yaklaşımımın nasıl değiştiğini çocuklarım ve eşimle neler atlattığımı biz biliyoruz. annemin babamın kardeşimin nasıl an be an yanımda olduklarını hayatın hem çok güzel hem de ne kadar boş olduğunu sürekli anımsayarak geçirdiğimiz koca 1 yılı sanki hem bir gün hem  de bin yıl gibi nasıl geçirdiğimizi biz biliyoruz.

doğumun gerçekleştiği ilk hastanede arkamda kalan oğlumu ikinci hastanede yoğun bakımdan çıkana kadar 4 gün boyunca göremeyişim, kızımın o 1 haftalık yokluğumdaki hırçınlığı, eve dönüşümde eşimin sarılarak gece hıçkırıklar içinde ağlayışı... hepsini biz yaşadık birlikte atlattık!

bu kadar hayat dolu ve güçlü biri olduğum için şükrediyorum. sevdiğim adamla evlenebildiğim için ve çocukluktan beri hayalini kurduğum bir kız bir oğlan çocuğu hayalime kavuştuğum için şükrediyorum. çoğunlukla bir başıma iki çocukla her işin altından kalkabilme gücüne sahip olduğum yaşadıklarımdan büyük dersler çıkarabildiğim Allah'a daha fazla yaklaşabildiğim ve bana tekrar yaşama şansı verdiği için sonsuz şükrediyorum. iyi bir kul olabilmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. her şeyin mükemmel olmasına gerek yok elbet, 3 günlük ölümlü dünyaya tapmamam gerektiğini çok iyi biliyorum. sahip olduklarıma sadece nefes alarak sağlıklı olabildiğime tüm ruhumla şükrediyorum.

7 eylül 2013 tarihinde TARIK ENES KARA VE ANNESİ böyle doğdu.

EDİT: Bu Yazı 2014 yılında yazılmıştır. Yazar, kendini artık o kadar da olayların içinde hissetmiyor, sahiplenmiyor, farkındalıkla gözlemci olarak bakabiliyordur tüm olanlara...

💗

24/08/20

SUBHANALLAH ♡

Namaz sonrası tesbihatı çekerken Subhanallah'ta hep bir dalıp gidiyorum; her defasinda onu mutlaka diğer zikirlerden fazla çekiyorum.
-
Bu sefer şaşmayacağım, dalmayacağım! diye zihnimi zapt eylersem, şart koşarsam kendime ne âlâ!
Peki dalıp gidemeyeceksem mânâ alemlerine, kaptiramayacaksam kendimi, o hâlde zikretmek ne mânâ? :)
~
Neyse ki kıvrak zekâmla hallediyorum yine bunu da; zaten her 33'te var olan o sınırı belirginleştiriyorum tesbihte iyice, hoop ayılıp toparlıyorum kendimi zikrin hemen bitişinde... :)
~
Baktım sonra, durdum düşündüm bunu, sordum kendime:
-Peki bu gidiş nereye? 
😅
Çocuk gibi bu yaşimda (33) hâlâ hayret makaminda olduğumdan mi daha fazla SUBHANALLAH! çekiyorum aşk ile?
Başladim tefekküre;
içimdeki o muzip meraklı kiz çocuğunun sesiyle
~
Ağacın yeşiline, koyun karnı bulutların güzelliğine, gökyüzünün maviliğine, kalp uçuran o eşsiz tüm nağmelere, müziğe, melodilere...
İzlediğim filmdeki bir repliğe, romandaki  karakterin cazibesine, bir dervişin ilhâm verici sözüne...
Varoluşun, yaradılışın tüm hikmetlerine, canlılardaki bilinçdışına ve bilince...
Hayretlerden hayret beğenmelerime...
~
Dünya hayatının tüm karambolleriyle dağılıp duran kendi bilincimi bile,
yine kendisine hayran bırakan,
kalbimde pirpir edip duran çocuksu coşkunun o büyüsünün peşine, takılıp gidiyorum işte ahh binbir hevesle!
~
Öğrendiği her bilgiyi artık sadece hatırladığını bilerek, her birini ervah-i ezelden belleyip de geldiğine emin, teslim, mutmain bir kalple şükür de güzel ve elbette tüm diğer zikirler de...
~
Lâkin akıl ve bedenin birçok imkâna kolaylıkla ulaştığı bu devirde,
ısrarla uzun uzun SUBHANALLAH! çekmek, hayretimin şükrünü edâ etmenin bir çeşididir belki küçücük bir seccade üzerinde...
~
Şükret...
Sonra şükrettiğin için yine ŞÜKRET 
🤲🏻

GEZİ

Varlığını zillet ve tevazu toprağına göm, toprağa gömülmeksizin biten dane semere vermez.
-
#Ataullahİskenderi
Hikem-i Ataiyye
~
Evlâtlar büyüyor, onlar büyürken gittikleri mekânların ruhu ruhlarına siniyor.
-
Planlı, plansız gittikleri her yeri sadece gezmeye değil, üstâd @ibrahimtenekeciii 'nin tabir ettiği üzere, bir büyüğü ziyaret eder gibi görmeye gittiklerinin bilinci ile hâl hatır güdüyorlar...
Küçücük yaşlarında bu idrake varmış olmaları, onlara bu farkındalığı kazandırmış olmak da az bir şey değil sanki :)
#şuur #bilinç #farkindalik #idrak #gezi #ziyaret #Camii #CamlicaCamii #tasavvuf
#tefekkur #tefekkurgezileri #İslam #medeniyet #mosque #İslamiyet #sukur #thxforGod #parentsdaily #ebeveynolmak

#ebeveyngünlüğü
#777 #918197185 #8888 
#ilahiguc #ilahikoruma
#sayilar #sifalisayilar
#numeroloji #sifrelisayilar